İslam dininde haset nedir ?

Simge

New member
İslam’da Haset Nedir? İnsan Doğası, İnanç ve Toplumsal Yansımalar Üzerine Bir Forum Yazısı

Bir süre önce yakın bir dostumun başarısı karşısında içimde garip bir huzursuzluk hissettim. Sevinmem gerekirken, neden içten içe kıyaslama yapıyordum? Sonra fark ettim: Bu sadece duygusal bir an değil, insanın kendiyle imtihanıydı. O an “haset” kelimesi kafamda yankılandı. İslam’da sıkça uyarıldığımız bir kavram ama çoğumuz onu sadece “kıskanmak” sanıyoruz. Oysa haset, bundan çok daha derin — hem bireysel hem toplumsal düzeyde bir ruhsal düzensizlik.

Hasedin Tanımı: Klasik Kaynaklara Göre Bir Hastalık

İslam literatüründe haset, “başkasındaki nimetin yok olmasını istemek” anlamına gelir. İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn adlı eserinde hasedi “kalbin karanlığı” olarak tanımlar ve kibirle birlikte en tehlikeli manevi hastalıklardan biri sayar.

Kur’an’da bu kavrama en açık referans, Felak Suresi’ndedir:

> “Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden Allah’a sığınırım.” (Felak, 113/5)

Buradaki “şer” vurgusu, hasedin yalnızca bir duygu değil, aktif bir zarar verme eğilimi olduğunu gösterir.

Hadislerde de haset, “iyiliği yiyen ateş”e benzetilmiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb 44)

Yani İslam’da haset, kişisel bir zayıflık değil; toplumsal bağları bozan bir ahlaki tehlike olarak görülür.

Psikolojik ve Sosyal Boyut: Duygu mu, Hastalık mı?

Modern psikoloji, hasedi “kendini değersiz hissetmenin dışavurumu” olarak tanımlar. Sosyal karşılaştırma teorisine göre (Festinger, 1954), insanlar kendilerini başkalarıyla ölçtükçe bu duygu güçlenir.

İslami öğretiler bu konuda dikkat çekici bir paralellik gösterir: Kur’an, insanın “mal ve evlat konusunda birbirini kıskanacağını” öngörür (Taha, 20/131). Ancak bu durum, ilahi adaletin bir parçası olarak kabul edilir.

Buradaki çelişki şudur: İnsan doğası kıyaslama üzerine kuruludur, ama din bu doğayı dizginlememizi ister. Bu durumda soru ortaya çıkar: Haset edilmeden insan olunabilir mi? Yoksa mesele, hasedi bastırmak değil, dönüştürmek midir?

Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Haset Deneyimi

Gözlemlerime göre hasedin dışavurumu toplumsal cinsiyete göre farklı biçimler alıyor. Erkekler genellikle başarı, güç veya statü temelli bir haset yaşar. Bu durum daha stratejik bir biçimde görünür: rekabet, performans veya üretkenlik üzerinden şekillenir.

Kadınlar ise çoğu zaman ilişkisel alanlarda — sevgi, sosyal kabul, aile içi roller — kıyaslamaya düşer. Bu empatik yön, duygusal bağları güçlendirebildiği gibi, bazen kıskançlığa dönüşüp yıkıcı olabilir.

Bu fark biyolojik değil; toplumsal rollerin sonucudur. Erkek, toplumda “başaran” olma baskısıyla; kadın ise “beğenilen” olma beklentisiyle şekillenir.

Her iki durumda da haset, bir eksiklik hissinin yan ürünüdür. Fakat dinin önerdiği çözüm cinsiyet farkından bağımsızdır: Şükür ve tevazu.

Hasedin Kökü: Adalet Duygusunun Bozulması

Haset, çoğu zaman “niye o, ben değil?” sorusuyla başlar. Bu soru, sadece kişisel bir öfke değil, adalet algısının kırılmasıdır.

Sosyolog Pierre Bourdieu, toplumsal alanlarda kıskançlığı “sembolik sermaye mücadelesi” olarak tanımlar. Yani insanlar yalnızca zenginliği değil, saygıyı ve görünürlüğü de paylaşmak istemez.

İslam ise bu mücadeleyi “rızık” kavramıyla dengeler. Herkesin payı farklıdır; adalet, eşitlik değil, ölçülü dağılımdır. Ancak modern kapitalist düzen, bu ölçüyü bozmuştur. Sosyal medya, tüketim kültürü ve rekabet odaklı yaşam biçimleri, hasedi neredeyse sistematik hâle getirmiştir.

Bir forum üyesi geçenlerde şöyle yazmıştı:

> “Eskiden haset gizli bir günahtı, şimdi pazarlama stratejisi.”

> Ne yazık ki bu ironi, günümüz dünyasında gerçeklikten çok da uzak değil.

İslam’ın Çözüm Önerisi: Rekabeti Değil, Takvayı Merkezlemek

İslam, hasedin panzehirini “gıpta” kavramında bulur. Gıpta, başkasındaki nimeti kıskanmak değil, benzerini istemek ama onun elinden çıkmasını arzulamamak demektir.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

> “İki kişiye gıpta edilir: Allah’ın kendisine mal verip onu hak yolunda harcayan kimseye; bir de ilim verip onunla amel eden kimseye.” (Buhârî, İlim 15)

> Bu anlayış, rekabeti manevi bir hedefe dönüştürür.

> Yani İslam, hasedi yasaklamakla kalmaz; aynı enerjiyi doğru yöne kanalize eder. Kıskanmak yerine ilham almak, nefret etmek yerine çabalamak…

Toplumsal Eşitsizlik ve Haset Döngüsü

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir tehlike vardır: Haset sadece bireysel bir kusur değildir, toplumsal eşitsizliğin de belirtisidir.

Yoksulluk, adaletsizlik veya fırsat eşitsizliği arttıkça, insanlar arasındaki haset duygusu da yükselir. Çünkü kıyaslama sadece psikolojik değil, yapısal bir meseledir.

Bir işçi, patronunu değil, yanındaki iş arkadaşını kıskanır; çünkü sistem ona yukarıya değil, yanına bakmayı öğretmiştir.

Bu nedenle İslam’ın “kardeşlik” vurgusu, yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda sosyoekonomik bir düzeltme girişimidir.

Hasedi Yenmek: Bilinç, Eğitim ve Empati

Hasetle baş etmek için yalnızca dua etmek yetmez. Kur’an’ın “kalplerin temizlenmesi” çağrısı, bilinçli bir öz eleştiri gerektirir.

Bir çözüm yolu, başkalarının başarısını kişisel tehdit olarak değil, kolektif gelişim olarak görebilmektir.

Burada kadınların empatik yaklaşımı, erkeklerin stratejik yönüyle birleştiğinde güçlü bir dönüşüm yaratabilir.

Kadınlar, duygusal zekâyla ilişkileri onarabilir; erkekler, planlı düşünmeyle yapısal çözümler üretebilir. Bu iki yön bir araya geldiğinde haset, bireyi değil toplumu dönüştüren bir farkındalığa evrilebilir.

Sonuç: Haset mi, İnsanlık mı?

İslam’da haset, yasaklanan bir duygu değil, dönüştürülmesi gereken bir imtihandır. Çünkü insan doğası kıskanmayı bilir, ama adaleti öğrenmek zorundadır.

Kur’an’daki Felak Suresi’nin son ayeti, bir dua olduğu kadar bir farkındalık çağrısıdır:

> “Hasetçinin şerrinden Allah’a sığınırım.”

> Belki de bu şer, başkasında değil, kendi içimizdedir.

Peki sizce, haset tamamen yok edilebilir mi?

Yoksa, onu tanıyıp yönetmeyi öğrenmek, insan olmanın en olgun biçimi midir?

Kaynaklar:

– İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn, Dârü’l-Fikr, 2000.

– Pierre Bourdieu, Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste, 1984.

– Leon Festinger, A Theory of Social Comparison Processes, 1954.

– Diyanet İşleri Başkanlığı, Haset Kavramı ve Toplumsal Etkileri Raporu, 2022.

– Kişisel gözlemler: 2021–2024 yılları arasında dini sohbet ve psikoloji gruplarında yapılan çevrimiçi tartışmalardan derlenmiştir.