Ela
New member
Zamanı Yazmak: “Saat ve Dakika”nın Hikâyesi
Geçen gün forumda bir kullanıcı sormuştu: “Saat ve dakika nasıl yazılır?” Basit bir yazım kuralı gibi görünüyordu ama o akşam bana beklenmedik bir hikâyeyi hatırlattı. Çünkü bazen “12.30” ile “12:30” arasındaki fark, sadece bir nokta ya da iki nokta değildir — bir dönemin, bir anlayışın ve hatta bir insanın zamanı algılama biçimini anlatır.
Bir Zaman Hatası: 08.45 mi, 08:45 mi?
Hikâye, 2007’nin sonbaharında, bir Anadolu lisesinde başlar. Türkçe öğretmeni Feriha Hanım, tahtaya büyük harflerle şu cümleyi yazmıştır:
> “Toplantı saat 08.45’te başlayacak.”
Arka sıralardan biri hemen el kaldırır — matematik öğretmeni Kemal Bey.
— “Ama hocam, o nokta değil iki nokta olacak, 08:45 yani!” der kendinden emin bir şekilde.
Sınıfta gülüşmeler başlar. Feriha Hanım hafifçe tebessüm eder, kalemi elinde çevirir:
— “Matematikte belki öyle ama Türkçede zamanın dili farklı işler, Kemal Bey.”
O günkü küçük tartışma, okulda haftalarca konuşulur. Çünkü kimse sadece bir yazım kuralını değil, zamanı ifade etmenin anlamını sorgulamaya başlamıştır.
Zamanın Yazımı: Tarihsel Bir Yolculuk
Türk Dil Kurumu’na göre saat ve dakika arasına nokta (.) konur:
- Doğru: 07.30’da buluşalım.
- Yanlış: 07:30’da buluşalım.
Bu kural, Avrupa dillerinden farklıdır. İngilizce’de saat ve dakika iki nokta ile ayrılır (7:30), ama Türkçede geleneksel yazım biçimi noktadır. Bunun nedeni, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte dildeki sadeleşme sürecinde Avrupa tipi zaman gösteriminden farklı, daha “Türkçe bir işaret sistemi” benimsenmesidir.
Yani aslında mesele bir noktalama değil, kültürel bir tercih meselesidir. Zamanın yazılışında bile “bizim tarzımız” vardır.
Kemal ve Feriha: Zamanı Farklı Okuyan İki İnsan
Feriha Hanım, edebiyatın insanın iç sesini ölçtüğüne inanır. “Bir cümlenin ritmi, zamanı anlatır,” der hep. Kemal Bey ise matematikle zamanı ölçer; onun için saat bir düzen, bir formüldür.
Bir gün, okulun panosuna iki farklı afiş asılır. Feriha Hanım’ınki:
> “Edebiyat Kulübü Toplantısı – 17.15’te.”
Kemal Bey’in hazırladığı duyuru:
> “Matematik Olimpiyat Hazırlığı – 17:15’te.”
Öğrenciler şaşırır, “Hangisi doğru hocam?” diye sorar.
Kemal Bey gülümser, “Fark etmez, önemli olan dakik olmamız.” der.
Feriha Hanım ise ekler, “Ama zamanı nasıl yazdığın, onu nasıl hissettiğini de gösterir.”
İşte o anda iki bakış açısı birleşir: Biri çözüm odaklı, diğeri anlam odaklı. İkisi de haklıdır, çünkü biri düzen kurar, diğeri duyguyu korur.
Zamanın Kadın Dili ve Erkek Dili
Feriha Hanım zamanın içindeki hikâyeyi görür; Kemal Bey zamanın dışındaki düzeni. Kadın sezgisiyle zamanı “ilişkisel” bir bağ olarak algılar — birinin gecikmesi, onun içsel ritminin dışa vurumudur. Erkek ise zamanı “yönetilebilir bir sistem” olarak görür — her dakika planlanabilir, her saniye kontrol edilebilir.
Ama bir gün yağmur yağar, toplantıya kimse vaktinde gelemez. Feriha Hanım tahtaya şöyle yazar:
> “Dakik olmanın anlamı, bazen beklemeyi bilmektir.”
O gün Kemal Bey bile sessiz kalır. Çünkü fark etmiştir: Zamanın kuralı kadar, duygusu da vardır.
Bir Nokta, Bir Dönem: Dijitalleşen Saatler
Günümüzde akıllı cihazlarda saat biçimi genellikle “iki nokta”
) ile gösterilir. Çünkü dijital sistemler, uluslararası ISO formatına göre ayarlanmıştır (örneğin 23:59). Bu da yeni kuşakların gözünde “08:45” yazımını doğal hale getirir.
Ancak Türkçenin yazım kültürü, dijital alışkanlıklarla çelişmeye başlar. Sosyal medyada yapılan bir ankete göre (2024, Dil Araştırmaları Enstitüsü), katılımcıların %71’i artık “08:45” biçimini kullanıyor. Fakat aynı katılımcıların %64’ü TDK kuralını “resmî yazılarda” tercih ediyor.
Yani gelecekte iki sistemin birlikte yaşaması bekleniyor:
- Resmî belgelerde ve akademik metinlerde “08.45”.
- Günlük ve dijital yazışmalarda “08:45”.
Dil, her zaman zamanla birlikte değişir.
Zamanın Toplumsal Boyutu: Dakiklik Kültürü
Hikâyenin ilerleyen yıllarında Feriha Hanım emekli olur, Kemal Bey okul müdürü olur. Fakat öğrenciler, hâlâ onların “nokta mı, iki nokta mı” tartışmasını hatırlar.
Bir gün mezunlar toplantısında biri sorar:
— “Hocam, sizce zaman değişti mi?”
Kemal Bey gülümser:
— “Zaman değişmez, biz değişiriz.”
Feriha Hanım ise yanıtlar:
— “Ama zamanı nasıl yazdığımız, nasıl yaşadığımızı anlatır.”
İşte o anda anlarlar: saat ve dakika yazımı aslında bir toplumun dakikliğe, düzene, sabra ve öngörüye olan tutumunu yansıtır.
Bir toplum zamanı dakik ve bilinçli yazabiliyorsa, onu yaşamakta da ustadır.
Araştırmalar Ne Diyor?
Dilbilimci Prof. Doğan Aksan’a göre, yazıdaki noktalama biçimleri sadece ses düzenini değil, düşünme biçimini de yansıtır (Türkçenin Gücü, 2003). Bu açıdan “08.45” yazımı Türkçede estetik bir bütünlük oluşturur, çünkü nokta cümleyle uyumlu bir görsel denge sağlar.
Ancak modern dilbilimci Prof. Gökhan Narin’in 2022 tarihli makalesinde şu uyarı yapılır:
> “Türkçe yazım normları, küresel teknolojik standartlarla çatışma halindedir. Gelecekte hibrit sistem kaçınılmazdır.”
Yani, çocuklarımız belki “08.45” yerine “08:45” yazacak ama iki yazım da aynı gerçeği ifade edecek: zamanın geçiciliğini.
Son Ders: Zamanı Anlamak, Yazmaktan Daha Zordur
Yıllar sonra, Kemal Bey okulun son dersinde tahtaya büyük harflerle yazar:
> “ZAMAN, NOKTADAN SONRA BAŞLAR.”
Feriha Hanım o an göz göze gelir onunla. Aralarında kelimesiz bir anlaşma vardır.
Çünkü biri zamanı ölçmeyi, diğeri hissetmeyi öğretmiştir.
Sonuç: Nokta mı, İki Nokta mı?
Türk Dil Kurumu’na göre doğru olan “08.45”. Ama belki doğru sadece kurallarda değil, anlamda saklıdır. Nokta ya da iki nokta… önemli olan zamanı doğru yazmak değil, zamanın hakkını vermek.
Peki sen, zamanı nasıl yazıyorsun? Noktayla mı, iki noktayla mı?
Yoksa her iki biçimde de, kendini mi arıyorsun?
Geçen gün forumda bir kullanıcı sormuştu: “Saat ve dakika nasıl yazılır?” Basit bir yazım kuralı gibi görünüyordu ama o akşam bana beklenmedik bir hikâyeyi hatırlattı. Çünkü bazen “12.30” ile “12:30” arasındaki fark, sadece bir nokta ya da iki nokta değildir — bir dönemin, bir anlayışın ve hatta bir insanın zamanı algılama biçimini anlatır.
Bir Zaman Hatası: 08.45 mi, 08:45 mi?
Hikâye, 2007’nin sonbaharında, bir Anadolu lisesinde başlar. Türkçe öğretmeni Feriha Hanım, tahtaya büyük harflerle şu cümleyi yazmıştır:
> “Toplantı saat 08.45’te başlayacak.”
Arka sıralardan biri hemen el kaldırır — matematik öğretmeni Kemal Bey.
— “Ama hocam, o nokta değil iki nokta olacak, 08:45 yani!” der kendinden emin bir şekilde.
Sınıfta gülüşmeler başlar. Feriha Hanım hafifçe tebessüm eder, kalemi elinde çevirir:
— “Matematikte belki öyle ama Türkçede zamanın dili farklı işler, Kemal Bey.”
O günkü küçük tartışma, okulda haftalarca konuşulur. Çünkü kimse sadece bir yazım kuralını değil, zamanı ifade etmenin anlamını sorgulamaya başlamıştır.
Zamanın Yazımı: Tarihsel Bir Yolculuk
Türk Dil Kurumu’na göre saat ve dakika arasına nokta (.) konur:
- Doğru: 07.30’da buluşalım.
- Yanlış: 07:30’da buluşalım.
Bu kural, Avrupa dillerinden farklıdır. İngilizce’de saat ve dakika iki nokta ile ayrılır (7:30), ama Türkçede geleneksel yazım biçimi noktadır. Bunun nedeni, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte dildeki sadeleşme sürecinde Avrupa tipi zaman gösteriminden farklı, daha “Türkçe bir işaret sistemi” benimsenmesidir.
Yani aslında mesele bir noktalama değil, kültürel bir tercih meselesidir. Zamanın yazılışında bile “bizim tarzımız” vardır.
Kemal ve Feriha: Zamanı Farklı Okuyan İki İnsan
Feriha Hanım, edebiyatın insanın iç sesini ölçtüğüne inanır. “Bir cümlenin ritmi, zamanı anlatır,” der hep. Kemal Bey ise matematikle zamanı ölçer; onun için saat bir düzen, bir formüldür.
Bir gün, okulun panosuna iki farklı afiş asılır. Feriha Hanım’ınki:
> “Edebiyat Kulübü Toplantısı – 17.15’te.”
Kemal Bey’in hazırladığı duyuru:
> “Matematik Olimpiyat Hazırlığı – 17:15’te.”
Öğrenciler şaşırır, “Hangisi doğru hocam?” diye sorar.
Kemal Bey gülümser, “Fark etmez, önemli olan dakik olmamız.” der.
Feriha Hanım ise ekler, “Ama zamanı nasıl yazdığın, onu nasıl hissettiğini de gösterir.”
İşte o anda iki bakış açısı birleşir: Biri çözüm odaklı, diğeri anlam odaklı. İkisi de haklıdır, çünkü biri düzen kurar, diğeri duyguyu korur.
Zamanın Kadın Dili ve Erkek Dili
Feriha Hanım zamanın içindeki hikâyeyi görür; Kemal Bey zamanın dışındaki düzeni. Kadın sezgisiyle zamanı “ilişkisel” bir bağ olarak algılar — birinin gecikmesi, onun içsel ritminin dışa vurumudur. Erkek ise zamanı “yönetilebilir bir sistem” olarak görür — her dakika planlanabilir, her saniye kontrol edilebilir.
Ama bir gün yağmur yağar, toplantıya kimse vaktinde gelemez. Feriha Hanım tahtaya şöyle yazar:
> “Dakik olmanın anlamı, bazen beklemeyi bilmektir.”
O gün Kemal Bey bile sessiz kalır. Çünkü fark etmiştir: Zamanın kuralı kadar, duygusu da vardır.
Bir Nokta, Bir Dönem: Dijitalleşen Saatler
Günümüzde akıllı cihazlarda saat biçimi genellikle “iki nokta”
Ancak Türkçenin yazım kültürü, dijital alışkanlıklarla çelişmeye başlar. Sosyal medyada yapılan bir ankete göre (2024, Dil Araştırmaları Enstitüsü), katılımcıların %71’i artık “08:45” biçimini kullanıyor. Fakat aynı katılımcıların %64’ü TDK kuralını “resmî yazılarda” tercih ediyor.
Yani gelecekte iki sistemin birlikte yaşaması bekleniyor:
- Resmî belgelerde ve akademik metinlerde “08.45”.
- Günlük ve dijital yazışmalarda “08:45”.
Dil, her zaman zamanla birlikte değişir.
Zamanın Toplumsal Boyutu: Dakiklik Kültürü
Hikâyenin ilerleyen yıllarında Feriha Hanım emekli olur, Kemal Bey okul müdürü olur. Fakat öğrenciler, hâlâ onların “nokta mı, iki nokta mı” tartışmasını hatırlar.
Bir gün mezunlar toplantısında biri sorar:
— “Hocam, sizce zaman değişti mi?”
Kemal Bey gülümser:
— “Zaman değişmez, biz değişiriz.”
Feriha Hanım ise yanıtlar:
— “Ama zamanı nasıl yazdığımız, nasıl yaşadığımızı anlatır.”
İşte o anda anlarlar: saat ve dakika yazımı aslında bir toplumun dakikliğe, düzene, sabra ve öngörüye olan tutumunu yansıtır.
Bir toplum zamanı dakik ve bilinçli yazabiliyorsa, onu yaşamakta da ustadır.
Araştırmalar Ne Diyor?
Dilbilimci Prof. Doğan Aksan’a göre, yazıdaki noktalama biçimleri sadece ses düzenini değil, düşünme biçimini de yansıtır (Türkçenin Gücü, 2003). Bu açıdan “08.45” yazımı Türkçede estetik bir bütünlük oluşturur, çünkü nokta cümleyle uyumlu bir görsel denge sağlar.
Ancak modern dilbilimci Prof. Gökhan Narin’in 2022 tarihli makalesinde şu uyarı yapılır:
> “Türkçe yazım normları, küresel teknolojik standartlarla çatışma halindedir. Gelecekte hibrit sistem kaçınılmazdır.”
Yani, çocuklarımız belki “08.45” yerine “08:45” yazacak ama iki yazım da aynı gerçeği ifade edecek: zamanın geçiciliğini.
Son Ders: Zamanı Anlamak, Yazmaktan Daha Zordur
Yıllar sonra, Kemal Bey okulun son dersinde tahtaya büyük harflerle yazar:
> “ZAMAN, NOKTADAN SONRA BAŞLAR.”
Feriha Hanım o an göz göze gelir onunla. Aralarında kelimesiz bir anlaşma vardır.
Çünkü biri zamanı ölçmeyi, diğeri hissetmeyi öğretmiştir.
Sonuç: Nokta mı, İki Nokta mı?
Türk Dil Kurumu’na göre doğru olan “08.45”. Ama belki doğru sadece kurallarda değil, anlamda saklıdır. Nokta ya da iki nokta… önemli olan zamanı doğru yazmak değil, zamanın hakkını vermek.
Peki sen, zamanı nasıl yazıyorsun? Noktayla mı, iki noktayla mı?
Yoksa her iki biçimde de, kendini mi arıyorsun?