Ekarte Etmek Hangi Dilde ?

Deniz

New member
“Ekarte Etmek” Hangi Dilde? Bir Dilin İçinde Kaybolan İki İnsan

Selam forumdaşlar,

Bu gece size bir hikâye anlatmak istiyorum. Ne bir dilbilgisi dersi ne de bir kelime analizi bu… Sadece bir kelimenin ardında gizlenen iki insanın hikayesi. “Ekarte etmek” dedim mi aklınıza belki soğuk bir kelime gelir — uzaklaştırmak, devre dışı bırakmak, dışlamak… Ama bazen bir kelimenin gerçek anlamı, sözlükte değil; yaşanmışlıklarda, suskunluklarda, kırgın bakışlarda gizlidir.

Bu hikâye de tam orada başlıyor: bir dilin içinde, iki insanın arasında.

Bir Kafede Başlayan Cümle

Bir sonbahar akşamıydı. İstanbul’un rüzgârı, Galata’nın taş sokaklarında geziniyor, bir kafenin camını tıklatıyordu.

O masada iki kişi vardı: Aras ve Defne.

İkisi de kelimeleri severdi ama farklı nedenlerle. Aras için kelimeler birer araçtı — fikirleri düzenler, karmaşayı çözer, anlamı netleştirirdi. Defne içinse kelimeler birer duyguydu — dokunur, sarar, bazen de kanatırdı.

O gün Defne, Aras’a sordu:

— “Ekarte etmek hangi dilden geliyor, biliyor musun?”

Aras kaşlarını kaldırdı, her zamanki o analitik tonuyla yanıtladı:

— “Fransızca kökenli. Écarter. Yani ayırmak, dışarı itmek, uzak tutmak. Stratejik bir fiil.”

Defne gülümsedi, ama yüzünde belli belirsiz bir hüzün vardı.

— “Yani birini ekarte etmek, onu planın dışında bırakmak demek. Peki ya duygular planın dışına çıkarsa?”

Stratejik Akıl ile Duygusal Kalp Arasında

Aras mühendis kökenliydi; dünyayı formüllerle anlardı. Bir problem varsa, çözülmesi gerekirdi.

Defne ise sosyal hizmet uzmanıydı; bir sorun varsa, önce hissedilmesi gerektiğine inanırdı.

Onlar konuşurken bile iki farklı düşünce biçimi çarpışırdı:

Aras çözüm üretir, Defne anlam arardı.

O gün, “ekarte etmek” kelimesi aslında aralarındaki görünmez mesafeyi de tanımlıyordu.

Aras farkında olmadan duyguları denklem dışına alıyor, Defne ise hisleri denkleme dahil etmeye çalışıyordu.

Bir noktada Aras şöyle dedi:

— “Bazen duyguları ekarte etmek gerekir Defne. Yoksa kontrolü kaybedersin.”

Defne sessizce baktı, sonra yavaşça cevap verdi:

— “Ve bazen de duyguları ekarte ettiğinde, kendini kaybedersin Aras.”

Bir Kelimenin Hikayesi

“Ekarte etmek” Fransızca’dan geçmiş bir kelimeydi ama bu hikâyede iki kalbin ortak dili haline geldi.

Aras için bu kelime, hayatın kuralıydı: riskleri azaltmak, gereksiz duyguları devre dışı bırakmak, ilerlemek.

Defne içinse bu kelime, bir uyarıydı: fazlasıyla akılla yaşarsan, kalbin sesini susturursun.

Aras, işinde yükselebilmek için duygusal bağları azaltmayı seçti. “Ekarte etmek”, onun başarı stratejisi olmuştu.

Defne ise insanların kalbinde yer bulmayı seçti; “ekarte edilmemek” onun yaşam savaşıydı.

Bir gün, Aras çok önemli bir projede görev aldı. Takım lideri olarak herkesi analiz etti: kim verimli, kim değil…

Ve farkında olmadan, Defne’nin yaptığı gönüllü danışmanlık kısmını “ekarte etti.”

Çünkü proje ölçülebilir veriler istiyordu, empati değil.

Defne bunu duyunca sadece bir cümle kurdu:

— “Beni değil, bir dili ekarte ettin Aras. Kalbin dilini.”

Diller, İnsanlar Gibi Ayrışır

O günden sonra Aras kelimelere başka bir gözle bakmaya başladı.

Bir dilin kökenine inmekle bir insanın kökenine inmek arasında fark olmadığını fark etti.

Fransızca’daki “écarter” sadece “ayırmak” demek değildi; aynı zamanda “yolu açmak, bir şeyi korumak için geri çekmek” anlamına da geliyordu.

Yani belki de “ekarte etmek”, her zaman dışlamak değil, bazen korumaktı.

Aras, bu farkı geç anlamıştı.

Defne’yi dışlayarak onu korumak istediğini sanmıştı, ama aslında en çok onu yalnız bırakmıştı.

Bir Akşamüstü Barış Çayı

Aylar sonra yeniden buluştular. Aynı kafede, aynı masada.

Aras elinde eski bir defterle geldi. İçinde notlar, çizimler, kelimeler vardı.

Defne sordu:

— “Bu kadar zaman sonra neden geldin?”

Aras gülümsedi:

— “Çünkü bir kelimenin anlamını yanlış öğrendim. Ve o yanlış bana seni kaybettirdi.”

Masaya küçük bir not koydu:

Ecarter (Fr.): uzaklaştırmak, ama bazen korumak için.

Defne o an sustu. Çünkü bazen affetmek, konuşmakla değil, susmakla olurdu.

Aras artık çözüm aramıyor, anlamaya çalışıyordu.

Defne ise kırgın değil, yorgundu.

Bir süre sadece çaylarını içtiler.

O an, “ekarte etmek” fiilinin içindeki mesafeyi küçülten bir sessizlik doğdu aralarında.

Erkek ve Kadın Arasında Denge: Akıl mı, Kalp mi?

Forumda bu hikayeyi okuyan birçok erkek belki Aras’ı haklı bulacak:

“Kontrolü kaybetmemek gerek, duygular bazen dengeleri bozar.”

Ve birçok kadın da Defne’nin yanında duracak:

“İnsan duygusunu ekarte ettiğinde, insanlığını da kaybeder.”

Ama belki de mesele haklılık değil; denge.

Çünkü ne sadece strateji, ne sadece empati hayatı taşır.

Bir ilişki, bir kelime gibidir — hem kökeni hem kullanımı anlamı belirler.

Aras’ın aklı, Defne’nin kalbiyle birleştiğinde aslında “ekarte etmek” yeni bir dile dönüşmüştü:

“Uzaklaştırmadan korumak.”

Belki de biz insanlar, bunu öğrenirsek gerçekten birbirimizi anlayabileceğiz.

Forumdaşlara Soru: Sizce Ekarte Etmek Ne Zaman Doğru?

Bazen kendimizi korumak için mi uzaklaştırıyoruz insanları, yoksa korkularımızı gizlemek için mi?

Birini “ekarte ettiğinizde”, aslında kimi koruyorsunuz — onu mu, kendinizi mi?

Aras gibi aklıyla yaşayanlar, Defne gibi kalbiyle hissedenlerle buluşabilir mi sizce?

Son Söz: Diller De İnsan Gibi Öğreniyor

“Ekarte etmek” Fransızca bir kelime olabilir ama hikâyesi çok insanca.

Bir dili öğrenmek, aslında bir duyguyu anlamaktır.

Belki Aras ve Defne gibi hepimiz bazen kelimelerin arkasına saklanıyoruz.

Ama bir gün, bir kelime gelir ve bizi yakalar.

Tıpkı “ekarte etmek” gibi —

bizi uzaklaştırırken aslında kendimize yaklaştırır.

Şimdi merak ediyorum forumdaşlar:

Siz hiç birini “ekarte ettiniz” mi?

Ve o kişi gittiğinde, gerçekten rahatladınız mı, yoksa biraz eksildiniz mi?